Ağız kanserleri sıklıkla 40 yaşın üzerinde ortaya çıkar ve erkeklerde oluşma olasılığı kadınlara oranla 2 kat fazladır. Ağız kanserlerinin oluştuğu en sık bölgeler ; dil, ağız tabanı, dil köküne yakın yumuşak damak kısımları, dudaklar ve dişetleridir. Ağız kanseri erken dönemde teşhis edilerek tedavi sağlanmazsa yayılarak sürekli ağrı, fonksiyon kaybı, yüz ve ağız deformiteleri, hatta ölümlere neden olabilmektedir.
Ağız kanserlerinin kesin nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte sigara, tütün ürünleri, alkol, HPV virüsü ve bazı besinlerdeki karsinojen maddelerin ağız kanseri riskini arttırdığı bulunmuştur. Genetik yatkınlıkta ağız ve dil kanserleri için önemli risk faktörleri arasındadır.
Ağız içinde veya etrafında, dil üzerinde beyaz veya kırmızı renkli alanlar şeklinde görülür. Eğer altta yatan sebep bir HPV virüsüne bağlı bir lezyon ise daha çok kondilom, siğil şeklinde görülmektedir. Ağızda veya boğazda tekrarlayan kanamalar, seste boğukluk veya boğazda yutulamayan cisim hissi, çiğneme ve yutma güçlüğü, dil ve çene hareketlerinde zorlanma, dil veya ağzın diğer bölgelerinde his kaybı, uyuşukluk, ağızda kitle – lezyon hissi ağız ve dil kanserinin belirtilerinden olabilmektedir.
Çok nadir görülen ağız kanseri ve dil kanseri için oral seks ile bulaşan HPV virüsü son yıllarda önemli sebeplerden biri olarak gösterilmektedir. Boğaz kanserine de sebep olan bu virüs ülkemizde de gittikçe artan sıklıkta görülmektedir. Unutmamak gerekir ki, genital bölgede siğil olan ve oral seks hikayesi olan kadınların ağız bölgelerinde kondilom, siğil ve benzeri lezyonların da aynı anda görülmesi bir hekime başvurmalarını gerektirmektedir.
Gırtlak kanserleri, Kulak Burun Boğaz Hekimliğinde en sık görülen kanser türlerinden biridir.
Tümör genellikle, çevre organlara ve boyuna yayılmadan önce uzun süre gırtlak içinde sınırlı kalır. Erken tanı ile hastalığın tam olarak tedavi edilme şansı vardır.
Ancak ileri dönemlerde başvuran hastalarda ve bunların tedavisi sonucunda, hastanın yaşam kalitesini düşüren ve sosyal yaşantısında büyük sıkıntılara yol açan kalıcı fonksiyon kayıpları ortaya çıkabilir.
Hastanın ses tellerini tamamen kaybetmesine, konuşamamasına ve çevre ile olan iletişiminin tamamen kopma noktasına gelmesine neden olan gırtlağın tamamen çıkarılması, Hastanın boynunda nefes alabilmesi için kalıcı delik oluşturulması ortaya çıkabilecek sıkıntıların en uç noktasını oluşturur.
Gırtlak kanserlerinin, diğer kanser türleri gibi nasıl oluştuğu kesin olarak bilinmemekle birlikte, sigara içimi ile doğrudan ilişkili olduğu ortaya konmuştur. Sigara ile birlikte alkol kullanımı bu riski artırmaktadır.
Gırtlak kanseri genellikle 50-60 yaş grubundaki erkeklerde sık görülür. Ancak giderek daha genç yaşlarda ve kadınlarda da görülmeye başladığı göz ardı edilmemelidir.
Maalesef, diğer birçok kanser türünde olduğu gibi gırtlak kanserinin de hastalığa özgü bir belirtisi yoktur. Gırtlak kanserinin belirtileri daha çok organ içindeki yerleşimi ve büyüklüğü ile ilgilidir. Tümör ses telleri üzerine yerleşmiş veya bu bölgeye ilerlemişse ses kısıklığı ve ses kalitesinde değişiklikler genellikle ilk ortaya çıkan belirtilerdir. Bu nedenle uzun süren ses kısıklıkları ihmal edilmemeli ve mutlaka bir K.B.B Hastalıkları uzmanına başvurulmalıdır. Gırtlak kanserinin diğer belirtileri; boğazda takılma hissi, boğazda ağrı, kulaklara yansıyan ağrı şeklinde de olabilir. Bu belirtilerin herhangi bir boğaz rahatsızlığından (örneğin : farenjit) da kaynaklanabileceğine dikkat ediniz. Bu nedenle uzayan her türlü yakınmanız için doktorunuza başvurunuz. Büyük tümörler ise; nefes darlığı, yutma güçlüğü, yutma sırasında ağrı, kanlı balgam gibi belirtiler verirler. Hastada genel düşkünlük hali, kilo kaybı olabilir. Ancak bu belirtiler ortaya çıktığında hastalık oldukça ilerlemiştir. Kanser boyuna yayılmışsa, boynun yan tarafında şişlik ortaya çıkar.
Gırtlak kanserleri, genellikle uzun süre organ içinde kalırlar, yayılımlarını gırtlak içinde yaparlar. Daha sonra çevre organlara ve boyundaki lenf bezlerine yayılırlar. Kanserin, akciğer, kemik, karaciğer gibi uzak organlara sıçrama yapması nadirdir ve genellikle ileri tümörlerde görülür. Bu şekli ile vücudun diğer yerinde beliren birçok kanser türüne göre nisbeten daha ılımlı bir seyri vardır.
Larenks kanseri bulunan bütün hastalar için bir tedavi seçeneği vardır. Tedavi türünün seçimi de kanserin larenksin neresinde olduğuna, evresine, kişinin yaşına ve genel sağlık durumuna göre yapılır.
Temel olarak üç tür tedavi yöntemi uygulanmaktadır :
* Cerrahi (kanserli dokunun ameliyatla çıkarılması)
* Radyasyon tedavisi (kanser hücrelerinin öldürülmesi için radyasyon ışınlarının kullanılması)
* Kemoterapi (kanser hücrelerini öldüren ilaçlarla tedavi)
Cerrahi : larenks kanserinin tedavisinde sık kullanılan ve birçok larenks kanserinde en etkili tedavi yöntemidir. Kanserin ve larenksin bölümlerinin çıkartılması için aşağıdaki ameliyatlardan biri kullanılabilir:
Kordektomi: bir ses telinin alınması
Parsiyel larenjektomi: Larenksin bir bölümünün alınması
Total larenjektomi: Larenksin tamamının alınması.
Bu ameliyatların hepsinde boynun ön kısmında nefes borusuna giden bir delik açılabilir ve buradan nefes alınması sağlanır. Total larenjektomide larenksin tamamı alındığından bu delik kalıcıdır. Diğer ameliyatlarda ise, ameliyat bölgesi iyileştikten sonra açılan delik kapatılır. Eğer kanser hücreleri boyundaki lenf bezlerine yayılmışsa veya yayılma ihtimali yüksek görülüyorsa, ameliyat sırasında boyundaki lenf bezlerinin de çıkarılması (boyun diseksiyonu) gerekebilir.
Lazer cerrahisi: Erken teşhis edilen bazı larenks kanserlerinde, kanser dokusunun lazer ışını ile kesilerek çıkarılması
Radyasyon Tedavisi : (Radyoterapi)’ de yüksek enerjili radyasyon ışınları kullanılarak kanser hücreleri öldürülür ve tümörler küçültülür. Radyasyon ışınları, larenks kanserlerinde genellikle boyna dışardan bir cihazla verilir. Uygulama, her gün belli dozda radyasyon verilmesi şeklinde yapılır ve bu tedavi larenks kanserlerinde genellikle 6 hafta sürer. Radyasyonun kanser hücreleri üzerindeki etkisini artırmak için radyoterapi sırasında bazı ilaçların da verilmesi gerekebilir.
Kemoterapide kanser hücrelerinin öldürülmesi için ilaçlar kullanılır. Kemoterapide kullanılan ilaçların bazıları ağızdan alınan haplar şeklindedir; ancak çoğu hastanede uygulanması gereken ve enjeksiyon şeklinde verilen ilaçlardır. Tedavi şekli; tümörün gırtlak içindeki yerleştiği bölge, yayılımları ve büyüklüğüne göre değişir. Hastanın yaşı, genel durumu, akciğer fonksiyonları ve hastanın tercihleri tedaviyi yönlendiren diğer hususlardır. Ülkemizde gırtlak kanserinin tedavisi ağırlıklı olarak cerrahi yöntemlerle yapılmaktadır. Radyoterapi (ışın tedavisi); ses telleri üzerindeki küçük tümörler için veya cerrahi tedaviyi tamamlayan yardımcı bir yöntem olarak 4-6 haftalık kürler şeklinde uygulanmaktadır. Büyük boyutlu yaygın tümörlerin sadece radyoterapi ile kontrol şansı oldukça azdır. Kemoterapi uygulaması (ilaç tedavisi) ise ancak büyük boyutlu yaygın tümörlerde, tümör hacmini küçültmek ve klasik tedavi şekillerine hazırlık olarak uygulanabilmektedir. Hastalığın tedavisinde, erken teşhisin önemi büyüktür. Küçük boyutlu kanserlerde, hastanın genel durumu da müsaitse, gırtlağın tamamının çıkarılmasına gerek kalmadan, kısmi cerrahi ile (konservatif cerrahi), sadece tümörlü kısım güvenli sınırlarla çıkarılmakta ve bu şekilde ses telleri ve gırtlağın diğer bölümleri korunabilmektedir. Bu grup ameliyatların çoğunda boğazda kalıcı delik açılmasına gerek kalmaz. Günümüzde gırtlağın tam olarak çıkarılmasına gerek kalmadan tedavisine imkan veren birçok cerrahi yöntem bulunmaktadır. Bu ameliyatlar ülkemizde, gırtlak kanseri konusunda uzmanlaşmış merkezlerde yapılmaktadır. Halbuki büyük boyutlu ve yaygın tümörlerde, gırtlağın tam olarak çıkarılması gerekli olabilir. Bu durumda, kanseri tedavi etmek için ses telleri feda edilmektedir. Hastanın nefes alabilmesi için de nefes borusu boyun cildine tespit edilir. Bu durumda hastada kalıcı delik oluşturulması zorunludur. Ancak ses telleri çıkarılan hastaların tekrar anlaşılabilir düzeyde konuşabilmesi için birçok yöntem bulunmaktadır. Bunlar arasında hastanın yutak sesini kullanabilmesi konusunda eğitimi, konuşma protezleri sayılabilir. Tümör yeri ve boyutları ile orantılı olarak boyundaki lenf bezlerine yayılım yapmışsa veya hasta bu risk altında ise, boynun tedavisi de ameliyat planına dahil edilir.
Günümüzde uygulanan tedavi şekilleri ile hastaların tam olarak tedavisi ve uzun süreli yaşam mümkündür. Ancak bunun için hastalığın erken dönemde tanısı çok önemlidir. Genel bir ifade ile, ses telleri üzerindeki küçük bir tümörün tam olarak tedavisi ile 5 yıllık yaşam süresi olguların %90-95 inde mümkün olabilmektedir. İleri boyuttaki bir tümörde ise bu oranlar %35-50’ye düşmektedir. Bu bulgular, kanserin erken dönemde tedavisinin ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır.
Tükürük bezleri ağız çevresinde ve boğazda yerleşmiştir. Başlıca parotis (kulak kepçesinin hemen altında) submandibuler (çene kemiği altında) ve sublingual (önde dilin altında) bezleridir.
Bütün bu bezler ağzın içine tükrük salgılara parotis üst dişler hizasındaki bir kanalla, submandibuler dil altındaki kanallardan ve sublingual bezlerde ağız tabınındaki küçük kanallardan salgılarını bomboş yaparlar.
Ana büyük bezlere ek olarak yüzlerce daha küçük bez yer almaktadır. Bunlar dudağın içinde, yanağın iç yüzünde yer almaktadır. Tükürük bezleri tarafından üretilen salgı ağzın nemli tutulmasını, sindirim başlamasını sağlar ve dişleri çürümeye karşı korur.
Evet, genellikle kulak altı tükürük bezlerini ilgilendiren “karışık tümörler”.
Hayır. Kulak altı tükürük bezleri tümörleri genellikle selimdir. Fakat bez çok kez kanserli bir marazı teşekkül ile bulaşabilir.
Evet, bu tümörler selim bile olsalar her beş vakanın birinde tekerrür etme eğilimindedirler.
Selim tümörler yavaş gelişir ve çoğunlukla bunların etrafında bir kapsül bulunmaktadır. Bunların çoğunluğu deri altında oynatılabilirler. Tükürük bezlerinde gelişen habis tümörler ise çabucak büyür, cilde ve etrafındaki dokulara sımsıkı yapışık olurlar. Tümör alındıktan sonra mikroskobik muayene sonucu tümörün habis mi yoksa selim mi olduğu tespit edilir.
Hayır. Ancak kulak altı tükürük bezlerini almak için yapılacak ameliyatlar hem zordur ve hem de uzun sürelidir. Kulak altı tükürük bezlerinden geçen yüz sinirlerinin ercik saplarında bir zedelenme meydana gelmemesi için, bu ameliyatlarda çok dikkatli olunması gereklidir. Bu sinirde olan bir zedelenme yüzün kısmen felce uğramasına neden olur.
Önemli ameliyatlar için genel anestezi, önemsiz olan ameliyatlar içinse lokal anestezi yapılır.
Kulağın önünde ve çene hizasında boyuna uzanan kısımda.
Hayır. Yaralar birkaç ay içerisinde tamamen iyileştikten sonra, ancak incecik beyaz çizgi belirtisi kalır.
Hayır. Bazı hallerde kulak altı tükürük bezlerinden fazlasıyla büyümüş marazı bir teşekkül alınırken bu sinire dokunmak ve bazı hallerde bir parçasının kesilmesi bile gerekebilir. Ancak, bu hal çok nadir vakalarda olur; en önemli işin, tehlikeli olan tümörü almak olduğu göz önünde tutulursa, bunun sonucunda katlanılması gerekmektedir.
Bir kulak altı tükürük bezi tümörü alınırken yüz siniri zedelendiği halde ne meydana gelir?
Yüz kısmen felce uğrar ve biçimsiz bir hal alır; ağzın bir tarafı düşük ve burkuk kalır. Bazı nadir vakalarda göz kapağına giden sinirin bir bölümü zedelenebilir ve bu da, hastanın bu gözünü tam olarak kapayamamasına yol açar.
Aşağı yukarı öyle. Ancak zamanla bu biçimsizlik az çok azalabilir.
Bunların çapı dikiş ipliği kadar incedir. Dolayısıyla bunların uçlarını bulabilmek ve birbirine eklemek çok zor bir işlemdir. Son zamanlarda bu gibi hallerde, hünerli adale ve sinir nakilleri yapılması yollarıyla bu ameliyatlar sonucu biçimsizleşen yüzlerin normale yakın hale getirilmesi başarılmıştır. Bunun yapılması için çok usta bir plastik operatöre başvurulması gerekir.
Evet. Ameliyattan sonra günlerce, bazı hallerde haftalarca cilt üzerine tükürük akıncısı devam edebilir. Ancak, yaralar tamamen iyileştikten sonra bu gibi akıntılar kendiliklerinden durur.
Ameliyattan sonra birkaç gün sıvı gıdalar alınır, ondan sonra normal halde yemek yenilebilir.
Hastaların büyük çoğunluğu ameliyattan bir hafta sonra hastaneden çıkabilirler.
Evet. Kulak altı tükürük bezlerinden daha büyük ölçüde doku alınmasıyla ameliyatların büyük bir kısmı başarılı olacaktır.
Bezin tam olarak cerrahi müdahale ile alınmasıyla.
Evet; ancak bu işlem bu yapılarda çabucak gelişmekte olan bir kansere yapılmamakta ise başarı oranı hemen hemen yüzde yüzdür. Bu gibi habis apselere ancak nadiren rastlanmaktadır.
Bir yılda 55000 Amerikalı’da baş ve boyun bölgesinde kanser tespit edildiğini, bunların 13000’ünün öldüğünü ve yine bunların önlenebileceğini biliyor muydunuz?
Tütün bu ölümlerin en çok önlenebilir nedenidir. Her yıl ABD’de 200.000’den fazla insan sigara ile ilişkili hastalıklardan ölmektedir. İyi haber bu sayının sigarayı bırakan Amerikalı sayısındaki artışla beraber düşmesidir. Kötü haberse bazı sigara içicilerinin dumansız tütün, çiğnenebilir tütün kullanımına yönelmesidir ki bunun güvenli bir alternatif olabileceği düşünülse de bu doğru değildir. Bu yalnızca kişideki kanser riskini akciğerlerden dudağa taşır. Akciğer kanseri görülme sıklığı azalırken baş boyun kanseri sayısında artış görülmektedir.
Baş boyun kanserleri erken yakalanırsa tedavi edilebilirler. Baş boyun kanseri erken belirti vermesi özelliği erken tanı konulabilmesini sağlar. Muhtemel uyarıcı işaretleri bilmeli ve doktorunuzu mümkün olan en kısa zamanda uyarmalısınız.
Baş boyun kanserlerinin başarılı tedavisinin erken teşhise bağlı olduğunu unutmayın. Uyarıcı bir takım belirtilerin bilinmesi baş boyun kanserinde yaşamınızı kurtarır.
Boyunda bir şişlik : Baş boyun kanserleri genellikle vücutta herhangi bir yere yayılmadan önce boyundaki lenf düğümlerine yayılır. Boyunda 2 haftadan uzun sürede geçmeyen şişlikler mümkün olan en kısa zamanda bir doktor tarafından görülmelidir. Tabii ki tüm şişlikler kanser demek değildir. Ancak şişlik ya da şişlikler ağız, gırtlak, guatr kanseri, bazı lenf kanserleri ve kan kanserinin ilk belirtisi olabilir. Böyle şişlikler genellikle ağrısız ve gittikçe büyüme eğilimindedir.
Ses değişimi : Pek çok gırtlak kanseri ses değişimine neden olur. 2 haftadan uzun süren ses kısıklığı ya da ses değişimleri doktorunuzu görmeniz açısından sizi uyarmalıdır. Bir Kulak Burun Boğaz ve baş boyun uzmanı; ses tellerinizi kolay ve ağrısız yöntemlerle muayene edebilir. Her ne kadar pek çok ses değişikliğinin nedeni kanser değilse de işi şansa bırakmamalısınız. Eğer ses kısıklığınız 2 haftadan uzun sürerse gırtlak kanseri olmadığınızdan emin olmalı ve doktorunuza gitmelisiniz.
Dudakta büyüme : Dil ve dudak kanserlerinin çoğu geçmeyen yara ve şişliğe neden olur. Yara ve şişlikler iltihaplanmadıkça ağrısızdır. Kanama görülebilirse de sıklıkla hastalığın ileri dönemlerine kadar görülmez. Yara ya da şişlik boyundaki bir kitleye eşlik ederse bu son derece ciddiye alınmalıdır. Diş doktorunuz ya da doktorunuz biyopsi (doku örnekleme testi) gerekip gerekmediğini değerlendirip bu işlem için sizi bir baş boyun cerrahına sevk edebilir.
Kanama : Bu sıklıkla kanser haricinde bir nedene bağlıdır. Bununla beraber ağız, burun, boğaz ve akciğer tümörleri kanamaya neden olabilirler. Birkaç günden fazla bir süre tükürük veya balgamda kanama görülürse doktora görünmelisiniz.
Yutma problemleri : Boğaz ve yemek borusu kanserleri katı gıdaların ve bazen sıvıların yutulmasını zorlaştırır. Gıda belli bir noktada batma hissi uyandırıp ya mideye gider ya da ağızdan geri gelir. Bu durumda bir doktora başvurmalısınız. Genellikle X ışınlı baryum yutma filmi ya da yutturulan bir tüp yoluyla yemek borusunun direkt muayenesi ile neden ortaya konur.
Ciltteki değişiklikler : Baş boyunda çok sık karşılaşılan deri kanseri erken başlanan tedaviye iyi yanıt verir. En sık alın, yüz, kulak gibi cildin güneşe maruz kaldığı yerlerde görülürse de cildin herhangi bir yerinde olabilir. Deri kanseri sıklıkla küçük soluk bir yara şeklinde başlar, yavaş büyür ve ortasında gamze şeklinde bir çukur ve hatta ülser oluşur. Bu alanın bir kısmı iyileşirken daha büyük bir bölümü ülsere kalır. Bazı deri kanserlerinde renk değişimi görülür.
Baş boyunda görülen diğer kanser tipleri arasında; yassı hücreli kanser ve habis melanom sayılabilir. Yassı hücreli kanserlerin bir bölümü alt dudak ve kulakta görülür. Deri kanserine benzer ve erken teşhis edilip uygun tedavi edilirse genellikle daha tehlikeli hale gelmez. Dudakta, yüzde, kulakta iyileşmeyen bir yara varsa hemen doktora başvurun. Habis melanom klasik olarak ciltte koyu mavi siyah renkli değişime neden olur. Bununla beraber herhangi bir bendeki büyüklük, renk değişikliği, kanamanın başlaması da birer sorundur. Yüz ve boyunda özellikle büyüklük ve şekil bakımından değişiklik gösteren mavi siyah renkli bir leke varlığında mümkün olduğunca çabuk zamanda bir deri hastalıkları uzmanına ya da başka bir doktora başvurmalıdır.
Devam eden kulak ağrıları : Yutkunma esnasında kulak ve etrafında oluşan ağrılar boğazda büyüyen tümöre ya da enfeksiyona bağlı olabilir. Böyle bir şikayet; yutkunma güçlüğü, ses kısıklığı ya da boyunda bir şişlik ile beraberse daha da dikkat çekicidir. Bu bulguların en kısa zamanda bir Kulak Burun Boğaz Uzmanı tarafından da değerlendirilmesi gereklidir.
Baş ve boyun kanserlerinin %30 kadar bir kısmı sigara kullanımı ve alkol gibi spesifik faktörlere uzun süre maruz kalmayla yakın ilişkilidir. Sigara ve içki kullanmayan erişkinlerde ağız ve boğaz kanserine neredeyse hiç rastlanmaz. Uzun süreli güneş ışığına maruz kalma dudak kanseri ile ilişkilidir ve cilt kanserinin en büyük nedenidir.
Tarif edilen tüm belirti ve bulgular kanser olmayan durumlarda da varolabilir. Aslında çoğu zaman bu şikayetler kanser dışındaki diğer bazı durumlarda da görülebilir. Fakat bunu iyi bir muayene yapmaksızın söyleyemezsiniz. Bu nedenle bu şikayetlerin varlığında doktorunuza gidin ve emin olun.
Baş boyun kanserlerinin erken teşhisi ile tedavinin başarısı arasında çok büyük bir ilişki vardır. Buradaki tıbbi önerilerin çok sayıda insana ulaşmasıyla tedavi oranlarının yükseleceğine inanıyoruz.